2 Ocak 2016 Cumartesi

SİNAN YILMAZ İLE FUTBOL ÜZERİNE

FutbolArena sitesinin yazarlarından Sinan Yılmaz ile Türkiye futbolu hakkında bir röportaj yaptık.

1. Türk antrenörlerin genel olarak transfer konusunda başarısız oluyor.Bunun sebebi gerçekten menajerler mi yoksa sadece işlerinin başındayken teknik adamlığı düşünmeleri mi ? Mesela kaç hocanın kendi ekibi vardır ki sürekli oyuncu araştırıp inceleyen ? 

 Sinan Yılmaz  Yakından biliyorum fazlasıyla günlük yaşıyorlar, her an her şey değişebiliyor. Bu en üstteki takımlarda da alt sıradakilerde de aynı. Organizasyon iyi olmadığında kaos olur. Bu her meslekte, yapılan her işte böyle. Ülkemizde yapılan hemen her işte aynı sorun varsa demek ki toplumda bir plan-program-organizasyonla iş yapma sorunu var. Yani eğitim sistemimizle ilgili bir sorun olmalı. Özel hayatımda birlikte bir iş yapmak istediğim arkadaşım vardı. Türk ama uzun yıllardır Fransa'da yaşıyor ve eğitimini de orada almıştı. İşe başlamadan önce tam 2 ay planını, programını yaptık ve atacağımız adımları belirledik, destek alacağımız kişilerle görüştük vs... Tüm bu programı da o yaptı aslında ve ben sadece izledim, şaşırdım. İşle ilgili fikir benden çıkmıştı ama en doğru ortağı seçtiğimi o süreçte anladım. Ben aynı işi Türkiye'den bir arkadaşımla yapmaya çalışsam taş çatlasa 1-2 günde planlar sonra da yapmaya başlardık... Sonra planlarken düşünmediğimiz sorunlar çıkar ve sürekli başa dönerdik. Yanlış düğüm atılmış örgü gibi boşa çalıştığımız olurdu ve sonuçta planlarken harcadığımız zamandan çok daha fazlasını yanlışları düzeltirken harcardık...

Scoutingle ilgili soruna gelirsek. Bizde Teknik Direktörün ömrü çok kısa olduğu için transfere zaten kulübün demirbaşı yöneticiler bakıyor. Sadece hocaya fikir sorarlar. "Bu adamı kullanabilir misin? Alalım mı? Şu kadar istediler ama ne dersin?" şeklinde... Hocalar da bir sonraki transfer döneminde olup olmayacağını bilmediği bir süreçte, her ay scoutlarına maaş vermeye yanaşmaz. Türkiye'de Süper Lig'de çalıştırdığı takımıyla en az 2 transfer dönemi geçirmiş kim var? Abdullah Avcı, Aykut Kocaman ve Hikmet Karaman'dan başka yok. Sadece 3 takım. Onlardan da Hikmet Karaman ve Aykut Kocaman daha yeni 1 seneyi doldurdular. Abdullah Avcı da 1.5 senelik. Yani daha 4. transfer dönemini aynı teknik direktörle gören takım yok. 3.'yü görmüş olan bir tek Avcı ile Başakşehir var! Eh en çok çalışanın 1 yıl çalıştığı yerde, hocalar da scoutları olmaması konusunda pek haksız değil galiba. Zaten olsa da yönetimler dinlemeyecek ki, ben 2012'de Gaziantepspor'da Hikmet Karaman için 3 ay çalışmıştım. 3 ayda bulduğum oyuncuların çoğu yükselişe geçti büyük liglere transfer yaptı ama hem Gaziantepspor borçlardan dolayı transfer yapamadı hem de Hikmet hoca zaten 1-2 sonra gönderildi. Yaptığım çalışmanın (Abdul Razak Traore'yi bedavaya Antep'e getirmek dışında) hiçbir anlamı kalmadı yani. O gün İspanya 2. liginde bulduğum Ulloa bugün Leicester'da Vardy'nin partneri ve bu kadar alan bulup gol atmasını sağlayan isimlerden... Yani aslında çalışırsanız bulursunuz ama o uzun süreli çalışma ortamı da yok, o ortamı sağlayacak kulüp de yok. 

2. Bunun yanında antrenörlerimiz fizik ve kondisyon konusunda da yabancı hocalardan daha kötü gibi.Bunun son örneği Hamzaoğlu. Bunun sebebi nedir peki sizce ? Ben kendimce bunun bizim hala ülkece inancı bilimden üstün tutan zihniyetimizin sebep olduğunu düşünüyorum,bu konuda sizin fikriniz nedir ?

Sinan Yılmaz  Fizik kondisyon olarak geri olduğumuzu düşünmüyorum. Birçok Anadolu kulübü bugün birçok ligdeki rakiplerinden daha çok koşabiliyor. Konyaspor, Rizespor, Osmanlıspor geçen incelemiştim koşu mesafemiz de ikili mücadele kazanma sayılarımız da eksik değil. Mesela İtalyanlardan çok koşuyoruz bence bizim sorunlar fiziksel yada tekniksel değil mental. Yani oyuncuların fundamentali (temel oyun bilgisi) eksik. Topsuz oyunu bilmiyorlar. Bence hocalarımızın eksik olduğu konu da kondisyon yüklemesi falan değil oyunu öğretemiyorlar... Yine de şunu söyleyeyim, bizim teknik direktörlerimizden 10 kat fazla altyapı hocalarımızın yeterliliği eksik. Bütün yurt dışına giden oyuncularımıza bakın "Ben şunu şunu A takımda öğrendim burada 15 yaşında öğretiyorlar" diyor. 15 yaşında öğrenince zaten o senin temel oyun bilgin yani fundamentalin oluyor. Ben her zaman söylerim şimdi de söyleyeyim. Türkiye'ye yabancı teknik direktörden önce yabancı altyapı hocası getirmeliyiz. 5 yıl sonra da o altyapı hocasının öğrencilerine yabancı teknik direktör gelmeli. Misal Barcelona'dan Rijkaard'ı değil önce altyapı hocasını getirmeliydi Galatasaray. O yetenekli 87 jenerasyonuna baştan işi öğretselerdi sonra Rijkaard gelir hepsini uçururdu. Bakın temel oyun bilgisini geç öğrenen Caner, Selçuk, Burak vs hep 25 yaşından sonra patlama yaptı. Avrupa'da 15'inde öğreniyor 20'sine kadar tecrübe ediyor sonra da büyük oyuncu oluyor. Bizde 20 yaşında tanışıyor 25'e kadar tecrübe ediyor sonra büyük oyuncu oluyor. Egemen Korkmaz, Caner Erkin, Selçuk İnan, Burak vs tesadüf olamaz hepsi 25'ten sonra futbolcu oldu. 

Bu arada Hamzaoğlu'nun kötü kondisyon yükleyen biri olduğunu düşünmüyorum. Akhisar onun döneminde ligin en sağlam takımlarındandı. Herhalde kondisyon yüklemeyi unutmamıştır. Bence Galatasaray son 3 sezondur giderek yaşlanan ve fizik olarak vasat oyunculardan kurulu bir takım. Galatasaray'ın Prandelli zamanında da dayak yediği çok maç oluyordu, Mancini zamanında da. Hatta Elmander'i kaybettikten sonra Fatih Terim'in 2. sezonunun 2. yarısında düşüş başlamıştı ama Galatasaray o zamandan beri ortasahaya şöyle çift yönlü durmaksızın koşan, basan bir adam alamadı. Sürekli Yekta'lar, Dzemaili'ler, Umut Gündoğan'lar sürekli mıymıy top oynayan oyun kurucular aldı. Halbuki zaten Selçuk gibi iyi bir oyun kurucusu vardı ama git-gel yaparak koşabilen bir ortasahası yoktu. Melo ilk senesinden sonra ön libero olmaya başlamıştı, dar bir alanda oynuyordu. Rakip yarı alan ile kendi yarı alanında her yere koşturacak bir oyuncu değildi. 

3. Yönetimler yardımcı hoca işlerini kendi mi halletmeli yoksa antrenörler özgür mü bırakılmalı ? Çünkü yukarıda yazdığım sıkıntıların sebebi belki de bu konuda yapılan yanlış tercihlerdir.

Sinan Yılmaz  Teknik Direktörlerin kendi ekibiyle çalışması, iyi bir iletişim kurması önemli. Yönetimlerin de o ekibi denetleyen bilgili, tamamen kulüp için çalışan futbol şube sorumluları olması gerekir. Yönetimlere teknik ekibin çalışmasını ve yeterliliğini bu şekilde rapor edebilirler. 

4.Bizim ülkemizde yurtdışına futbolcu ihracı çok az oluyor,bunun sebebi olarak bence futbolcuları geliştirecek bir futbol kültürümüz yok.Bunun sebebi ne olabilir,ülkemizde hiçbir takımın kendi futbolu yok,hepsi gelen hocalara göre değişiyor.Küçük takımlar da ise her maç final düşüncesi var.Bu dolaylı olarak takımların futbolcu satıp ekonomilerini iyileştirmeye engel oluyor mudur ?

Sinan Yılmaz  Birçok nedeni var. İlk aklıma gelenleri yazayım. 1- Devlet oyunculardan çok düşük vergi alıyor ve o vergiyi de oyuncu için kulüpler ödüyor. Futbolcular başka ülkelerden kazanamayacağı kadar para kazandığı için evini terk etmeyi düşünmüyor. 2- Yerli futbolcular zaten düşük seviye eğitim aldıkları için dil bilmiyorlar, Türkiye'de yaşayan hemen herkes diğer Avrupa ülkesi vatandaşlarına kıyasla yabancı dil bilmiyor. Okullarda yabancı dile yeterince hatta hiç önem vermiyoruz. Belli bir yaştan sonra öğrenmesi de zor oluyor. Dil bilmemek hem oyuncunun gitmek için hevesli olmasını engelliyor hem de onu almak isteyen yabancı takımın bir kez daha düşünmesine yol açıyor. 3- Düne kadar sınırlı olan yabancı kuralında yerli oyuncular değerleniyordu ve kulüpler yerli oyuncuları elinden kaçırmamak için daha çok para ve imkan sağlıyordu ve yabancı kuralı kalktıktan hemen sonra yerli oyuncularımızın yurt dışına gitme eğilimleri ciddi oranda arttı. 5- Oyuncularımız tercih edilecek kadar yeterli değil çünkü yukarıda da belirttiğim üzere fundamentalleri (Temel oyun bilgileri) yetersiz. 6- Soruda bahsettiğin gibi kişisel gelişim düşük çünkü eğitime değil yarışmaya önem veriyoruz. Faydasız bir yarışmacılık var ülke futbolumuzda ve bu yarışmacılık henüz potansiyeline ulaşmamış ama potansiyeli olan genç futbolculara yeteri kadar sabır göstermemizi engelliyor. Biz mesela genç futbolcuya şans vermek ile sabır göstermek arasındaki devasa farkı anlayamıyoruz. Diyoruz ki Emre Çolak'a çok şans verildi ama kullanamadı... Doğru Emre'ye çok şans verildi ama asla sabır gösterilmedi! Hollanda'da, Belçika'da genç oyuncuya şans verilmiyor, sabır gösteriliyor! Şöyle ki çok yetenekli ve yeterli bir gence şans verseniz kafi. Mesela Arda Turan'a bir Boleslav maçında şans verin hemen kendisini ispat eder, Ribery de öyleydi. Kalitesi hemen oynamaya yeterliydi ve oynadı. Buna karşın sabır göstermek bambaşka. Henüz yetersiz ama ileride yeterli olacağını düşündüğünüz birine şans vermek yetmez! 3-5 maçta şans vermek ile henüz yetersiz olan biri yeterli hale gelmez! Sabır göstermek gerekir. Oyuncunun gelişmesi için de bol süre alması, gelişimin en önemli unsurudur. Süre alması yani oynaması demek, tecrübe etmesi demek oluyor ve öğrenmek için tecrübe etmek olmazsa olmaz! Hollanda'da Belçika'da genç bir oyuncu tecrübe edene kadar 20 kez, 30 kez hata yapar ama herkes onun genç, tecrübesiz olduğunu bilir ve sabreder. Hocası da taraftarı da. Ve 20-30 kez hata yaptıktan sonra öğrenir... Şimdi bizde Emre Çolak çıkış yaptı 11-12 senesinde, 10-15 maç oynadı, Galatasaray şampiyon oldu. Ertesi sene hemen bir kanada Hamit, diğerine Amrabat geldi. Ee Riera da var, Engin de var. Birden 11 oynayan Emre, 5. isim oldu. Yani yedeğin, yedeği! Ve oynamamaya başladı. 2-3 ayda bir Türkiye Kupasında oynaya oynaya mı tecrübe edecekti? 2014-2015 sezonunda Hamzaoğlu yine ilk 11 yaptı çocuk faydalı oldu, takım şampiyon oldu ve bu sene yine piyasada yok. Hiçbir maçta oynatmadı ve Atletico Madrid maçında ilk 11'e koydu. İlk 30 dakika bocaladı ve bir daha yine yok. Böyle mi sabrediliyor? Böyle mi oyuncu kazanılır? Dediğim gibi şans zaten yeterli olana verilir, sabır ise gelecekte iyi olacağına inandığın adama gösterilir. Şenol Güneş'e kadar Burak Yılmaz birçok takımın şans verdiği ama kimsenin sabretmediği bir oyuncuydu. Beşiktaş, Fener deneyen çoktu çünkü fizik potansiyeli ortadaydı. Şenol Güneş diğer şans verenler gibi hemen 2-3 maç kötü oynadı diye kesmedi. 15-20 maç art arda oynattıktan sonra Burak açıldı ve patlama yaptı. Bursaspor'da Volkan Şen'e de aynısını yaşattı geçen sene. Bu sene Oğuzhan'a da. Oğuzhan Biliç döneminde farklı bir adam mıydı? Bu potansiyeli yok muydu? Vardı ama 2 hata 3 hata deyince Biliç kesiyordu. Şimdi? Şenol hoca kesmiyor. Sabrediyor ve kazanıyor. Şimdi İsmail Köybaşı da sakatlanmazsa aynı kaderi paylaşacak gibi. İşte amacımız zaten 3 büyüklerden birinin sürekli şampiyon olduğu bir ligde sürekli tecrübeli oyuncu transfer edip yarışmak ve Katar'laşmak olmaz ise biraz da Şenol Güneş gibi eğitimcilere değer verirsek daha çok oyuncu yetiştirebiliriz.  



5.Jose Mourinho bir muhabirin sorduğu  "Bundesliga'da bir takım çalıştırmak ister misiniz?" sorusuna şu yanıt veriyor:  "Bir gün Almanca öğrenirsem, neden olmasın?" sizce kulüplerimiz buna dikkat ediyor mu veya etmeli mi ? Bunun dışında kaptan seçerken de buna dikkat edilmesi gerekmez mi ? Örneğin Selçuk İnan'ın bir şampiyonlar ligi tanıtımında İngilizce konuşamadığını farkettim.Bu yabancılarla iletişim de eksiklik ve verimsizlik çıkarmaz mı ?

Sinan Yılmaz   Bu konuda Orhan Uluca'nın Fitbol Dergisi'nde yazdığı bir yazı var. Harikaydı. 5 büyük ligde çalıştığı ülkenin dilini bilmeyen TD sayısı sadece 1-2 tane. Zira gerçekten çok büyük negatif etkisi oluyor tercüman kullanmanın. İletişimi bire bir yapmak yerine aradaki tercümanla yapmak, kültürü anlamak, işleyişi anlamak çok zor. Buna karşın Türkçe bilen yabancı hoca da yok! Biz gelişmiş yabancı hoca getirirken, en azından farklı kültürlere açık olmasına, en azından İtalyanca yanında bir de İngilizce bilmesine falan dikkat etmeliyiz. Mesela kulübe adaptasyon olarak Prandelli ile Mancini arasında bile büyük fark oldu çünkü Mancini İngiltere ve İtalya'da futbol oynayıp antrenörlük yapmıştı ama Prandelli İtalya dışına çıkmamıştı. Bunlar önemli... Takım kaptanının İngilizce bilmesi de önemli ancak Selçuk İnan örneğini anlamadım. Galatasaray'da İngilizce konuşabilen oyuncu sayısı 8-10 ise Türkçe konuşabilen sayısı 16. Mesela Sneijder'i veya Muslera'yı kaptan yapsanız, takımın geri kalanı ile iletişimi Selçuk'tan daha zor olacak. Bu gibi konuları aşmak için bir ekol yoluna gider çoğu takım. Mesela Beşiktaş'ta Alman ekolü var, Fenerbahçe'de Portekiz. Galatasaray'da yok. Beşiktaş'ta çoğu Türk oyuncu Almanya'da doğup büyüdüğü için Almanca biliyor. O yüzden bir yerli-yabancı ayrımını en az hissettiğimiz takım Beşiktaş. Gurbetçiler dışında Gomez'i Beck'i de oradan transfer edince iletişim sorunları azalıyor. Fenerbahçe ise Vitor'un takımla iletişimini çok sayıda Portekizce bilen futbolcu ile sağladı ve Vitor'un sorun yaşadığı isim Portekizce konuşamayan Persie oldu. Şimdi santrafor arıyorlar ve baktıkları ülke de Brezilya. Herhalde tesadüf değildir.

6.Ben bir ülkenin kültürünün ile futbol kültürünü fazlasıyla etkilediğini düşünüyorum.Bence bu yüzden bizim milli takımımız kaos futbolu oynuyor,takımlarımız bu yüzden her maça final gibi bakıyor,sizin bu konu hakkındaki görüşleriniz nedir ? 

Sinan Yılmaz Ülke kültürünün oyuna etkisi kaçınılmaz. Bunu eski Dünya Kupalarında çok daha net görüyorduk zaten. Diğer ülkelere göre farklılığımız tutkumuz. Duyguları daha yoğun yaşıyoruz. Bu söze klişe veya ezber diyen çıkacaktır. Mesela Cem Dizdar buna karşı çıkıyor. "Almanlar aşık olmuyor mu? Onların duyguları yok mu?" diyor. Var elbette her toplumun duyguları var ama bizim kadar uç noktalarda yaşayan, bizim kadar ateşlisi pek yok. Çek Cumhuriyeti maçında gol atınca Tuncay Şanlı gibi sakatlanma pahasına sevinen manyak pek yok. Ve biz bazı maçlarda oyunun işleyişini bozup işi kaosa çevirince bu tutkumuzu kullanarak rakibi sindirdiğimiz, boğduğumuz olabiliyor. Tabi bu uzun süreli yapılabilecek bir şey değil. Tek maçlık hatta tek bir maçın belli dakikalarında yapılabilecek bir şey. Yani bunun üzerine bir sistem kurulmaz, bir oyun şekli oluşturulmaz. Bu sadece tek atımlık kurşun gibi belli maçların belli bölümlerinde uygulanabilir. İşte Euro 2008'de maçların son bölümünde uygulayabildiğimiz gibi. 


7.Ozan Tufan'ın Fenerbahçe'ye transferinden önce ortaya çıkan eski tweetleri gündem olmuştu.Bu futbolcunun transferini engelleyebilecek bir olay.Örneğin Barcelona B takımı Sergi Guardiola'yı 2 yıl önceki tweetleri yüzünden 2 saatte kovdu.Altyapıdan başlayıp oyunculara artık bu tür şeyler için sosyal medya danışmanı atanması gerekmez mi ? Bununla birlikte kendine iyi bakmadığı için,düzgün çalışmadığı için kaybolup giden bir sürü genç yıldız var.Bu bizim futbolcularımız da iş ahlakı olmadığı göstermez  mi ? Kulüplerimizin bunu için altyapıdan eğitim vermesi gerekmez mi ?

Sinan Yılmaz  Bahsettiğin haberi okumuştum. 15-16 yaşında bir çocuk ne saçmalıklar yapmaz ki? Çocuk sonuçta. Bu saçmalıkları önlemek önemli. Özellikle gizliliğin bu kadar azaldığı bir dönemde. 2. konuya gelirsek iş ahlakı hem ailede, hem de kişinin çalıştığı kurumda iyi anlatılmalı ve adam yetenekli diye gözardı edilmemeli. Çalışmanın yani emeğin önemi bir çocuğa daha anne babadan başlayarak öğretilmeli. Ben bir çiftçinin oğlu olduğum için o konuda şanslıyım. Lise döneminde, yaz aylarında bilgisayar başında sabahlarken saat 04:30'da kalkıp tarlaya giden babamı görüyordum. Buna karşın artık çoğu ailede, işinden nefret eden anne-baba yakınmalarını duyuyor çocuklar. Veya bir an önce nasıl yırtarız, kolaydan nasıl zengin oluruz düşüncelerini... Kurnazlığı değil, emeği, alın terini översek bizi örnek alan çocuklar da Sergen gibi yetenekli olmayı değil, Bülent Korkmaz gibi emektar olmayı yeğleyecektir.